a
admin

admin

12 Mart 2025 Çarşamba

İstiklal Marşı 104 yaşında

İstiklal Marşı 104 yaşında
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Mehmet Akif Ersoy’un kahraman ordumuza ithafıyla yazdığı, Türk milletinin bağımsızlığının sembolü olan İstiklal Marşı, 104 yıl önce kabul edildi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, kuruluşundan bir yıl sonra duyulan ihtiyaç neticesinde “Milli Marş” yazımı için 500 lira ödüllü bir yarışma düzenledi.

Bu ödülün miktarını ve yarışmanın düzenlenmesini yürüten dönemin Maarif Vekaleti (Milli Eğitim Bakanı) Rıza Nur, yarışmaya güfte dışında 500 lira da beste ödülü koydu.

Yarışmaya olabildiğince çok sayıda katılım olması için Meclis tarafından aktif olarak çalışan gazetelere ve ülkede ulaşılabilen her yere bilgi gönderilirken, 6 ayda 724 şiir gönderildi.

İstiklal Marşı yazılması için TBMM tarafından gönderilen ilanın orijinal metni şu şekildeydi:

“Şairlerimizin dikkatine; Milletimizin dahili ve harici İstiklal uğruna girişmiş olduğu mücadeleyi ifade ve terennüm için bir İstiklal Marşı, Umur-u Maarif Vekili Celilesi’nce müsabakaya vazedilmiştir. İşbu müsabaka, 23 Kanun-u evvel sene 36 tarihine kadar olup bir heyeti edebiye tarafından, gönderilen eserler arasından intihap edilecektir ve kabul edilen eserin güftesi için beş yüz lira mükafat verilecektir ve yine laakal beş yüz lira tahsis edilecek olan beste için bilahare ayrıca bir müsabaka açılacaktır. Bütün müracaatlar Ankara’da Büyük Millet Meclisi Maarif Vekaleti’ne yapılacaktır.”

Mehmet Akif Ersoy’un eseri Milli Marş olarak kabul edildi

Bu 724 adet şiirin değerlendirilmesi için Meclis bünyesinde görev yapan hükümetin Maarif Vekaleti (Milli Eğitim Bakanlığı) bir komisyon oluşturdu.

Komisyonda görevlendirilen uzman kişiler, 724 şiiri tek tek okuyarak değerlendirme yaptı ve arasından 6 tanesini seçti.

Para ödülü konulduğu için yarışmaya katılmak istemeyen Burdur milletvekili Mehmet Akif Ersoy, daha sonra Hamdullah Suphi’nin ısrarı üzerine Taceddin Dergahı’nda kaleme aldığı ve Türk Ordusu’na hitap ettiği şiiriyle yarışmaya katıldı.

“Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın” diyen Ersoy’u ikna etmek için Hamdullah Suphi, “İstiklal Şairi”ne şu mektubu yazmıştı:

“Pek aziz ve muhterem efendim İstiklal Marşı için açılan müsabakaya, iştirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zat-ı üstadanelerinin matlup şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır. Asil endişenizin icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyiç vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim.”

Yapılan elemeler sonucu TBMM’nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda, Mehmet Akif’in yazdığı şiir coşkulu alkışlarla kabul edildi. Meclis’te İstiklal Marşı’nı okuyan ilk kişi de Hamdullah Suphi Tanrıöver oldu.

Mehmet Akif Ersoy, marşın kabulü sonrası bütçeden ayrılan 500 lira ödemeyi kadın ve çocuklara mesleki eğitim veren Darül Mesai Vakfına bağışladı.

Şiirin bestelenmesi için açılan yarışmaya 24 besteci katıldı

İstiklal Marşı’nın güftesini, şiirlerini topladığı Safahat’a dahil etmeyen Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı’nın Türk milletinin eseri olduğunu beyan etti.

Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katıldı ve 1924 yılında Ankara’da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay’ın bestesini kabul etti.

Bu beste 1930’a kadar çalındıysa da 1930’da değiştirilerek dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör’ün 1922’de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konuldu ve toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yaptı.

Üngör’ün yakın dostu Cemal Reşit Rey ile yapılmış bir röportajda belirtildiğine göre, bu beste aslında başka bir güfte üzerine yapılmıştı ve İstiklal Marşı olması düşünülerek bestelenmemişti.

Söz ve melodide yer yer görülen uyum eksikliğinin (örneğin “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” mısrası ezgili okunduğunda “şafaklarda” sözcüğü iki müzikal cümle arasında bölünmüştür) esas sebebi de budur.

Protokol gereği, sadece ilk iki dörtlük beste eşliğinde günümüzde İstiklal Marşı olarak söyleniyor.

Mehmet Akif Ersoy

Bazı kaynaklara göre İstanbul Fatih’te, bazı kaynaklara göre ise Çanakkale Bayramiç’te 1873’ün aralık ayında doğan Mehmet Akif, ilk şiirlerini yazmaya okul yıllarında başladı.

Şair, babasının 1888’de vefatının ardından yaşadığı sıkıntılar nedeniyle Mülkiye Mektebini bırakıp, mezunlarına hemen iş imkanı veren Halkalı Baytar Mektebi’ne kaydoldu.

Mezuniyetinin ardından memuriyet hayatına başlayan ve Anadolu, Rumeli ve Şam bölgelerinde görev yapan Mehmet Akif, 1898’de Tophane-i Amire Veznedarı Mehmet Emin Bey’in kızı İsmet Hanım’la evlendi, bu evlilikten üç kız ve üç erkek çocuğu dünyaya geldi.

Ünlü kitabı “Safahat” 1911’de, ikinci kitabı “Süleymaniye Kürsüsünde” 1912’de, üçüncü kitabı “Hakkın Sesleri” ve dördüncü kitabı “Fatih Kürsüsünde” 1913’te, beşinci kitabı “Hatıralar” ise 1917’de yayımlandı.

Kurtuluş Savaşı

Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’na dahil olmasıyla birlikte, Mehmet Akif elindeki yazım imkanlarıyla savaşın kazanılması için devlete destek olmaya çalıştı. Bu amaçla Müslümanları bir bayrak altında toplamak, Türkleri siyaseten bir arada tutan Pantürkizm idealini gerçekleştirmek için kurulan Teşkilat-ı Mahsusa’ya katıldı.

Milli Şair, İstiklal Marşı gibi 10 dörtlükten meydana gelen “Cenk Marşı” adlı eserini 1912’de Sebilürreşad dergisinde isimsiz olarak yayımlarken, üzüntüyü gidermek, halkı birliğe davet etmek ve orduya manevi destek vermek gibi konularda camilerde vaazlar da verdi.

İngiliz ve Fransızların sömürgelerinden topladıkları Müslüman askerlerine yaptıkları propagandaya karşı propaganda yapmak üzere 1914’te Berlin’e gönderilen Mehmet Akif’in gayesi, farkında olmadan Osmanlı ile savaşan bu Müslüman askerleri aydınlatmaktı.

Akif, aynı hedeflerle Arabistan’a gitmek üzere 1915’in mayıs ayında yolaçıktıktan sonra Çanakkale Zaferi’nin haberini aldı.

Bu zafer haberini yeni nesillere aktarmadan canını almaması için Allah’a yalvaran Mehmet Akif’in hissiyatını yol ve görev arkadaşı Eşref Kuşçubaşı şöyle ifade eder:

“Duası hıçkırıklarla kesiliyordu. Onu teskin etmek mümkün değildi, zaten müdahale etmek de istemiyorduk. Bu bir ilham manzarası idi ve ben onu görebilmiş mutlu bir fani idim.”

Ankara’da 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmasıyla, Milli Şair Mehmet Akif Ersoy Mustafa Kemal’in davetiyle Sebilürreşad dergisini Ankara’da yayımlamak üzere 24 Nisan 1920 tarihinde Ankara’ya ulaştı ve sonrasında Taceddin Dergahı’na yerleşti.

Akif’in Ankara’ya gelişi pek çok kişi tarafından sevinçle karşılandı, “Hakimiyet-i Milliye” ve “Açıksöz” gibi gazetelerde haber olarak verildi.

Ankara’dayken Burdur milletvekili olan Mehmet Akif Ersoy’un halka yaptığı konuşmalar yayımlanarak halka ve askerlere dağıtıldı.

1926’da Mısır’a yerleşti

İstiklal Marşı’nı 48 yaşında kaleme alan Mehmet Akif Ersoy, meclis seçimlerine tekrar katılmayı hiç düşünmedi. Ersoy, ailesi ve Sebilürreşad Dergisi ekibi ile birlikte İstanbul’a geri dönmesinin ardından, Abbas Halim Paşa’nın daveti üzerine gittiği Mısır’a 1926’da ailesi ile birlikte yerleşir.

Şair, hastalıklar ve maddi sıkıntıların yakasını Mısır’da da bırakmamasına rağmen, Mısır Üniversitesi’nde Türk Dili eğitimi verdi ve Mısır’da kaldığı sürede “Firavunla Yüzyüze” adlı şiirini yazdı.

Mehmet Akif, 1935’te hastalandı ve gurbette yaşadığı sürece, çok sevdiği, hasretini çektiği memleketinde ölmek istediğinden 1936’da İstanbul’a döndü.

Büyük şair 27 Aralık 1936’da Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda vefat etti ve tabutu Türk Bayrağına sarıldı. Hayatı boyunca taşıdığı asaletine, tevazuuna uygun, gösterişten ve şatafattan uzak bir merasimle Edirnekapı Mezarlığı’na defnedildi.

Devamını Oku

HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan’dan ‘Terörsüz Türkiye’ Vurgusu

HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan’dan ‘Terörsüz Türkiye’ Vurgusu
0

BEĞENDİM

ABONE OL

HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, gündemdeki “Terörsüz Türkiye” hedefiyle ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu. Arslan, terörün sona ermesi için üzerlerine düşen her görevi yerine getireceklerini vurguladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından başlatılan “Terörsüz Türkiye” süreci hakkında konuşan Arslan, bu adımı tarihi bir gelişme olarak değerlendirdi.

Arslan, yaptığı açıklamada şunları kaydetti:
“HAK-İŞ Konfederasyonu olarak, Türkiye’nin birlik ve beraberliği, toplumsal barışın sağlanması ve milletimizin huzur içinde yaşayabilmesi en büyük hedefimizdir. Bunun için de uzun yıllardır Türkiye’nin kanayan yarası olan terörün sonlandırılmasına yönelik olarak “Terörsüz Türkiye” şiarıyla başlatılan tarihi adımı, son derece önemli buluyor ve destekliyoruz. Bu sürecin başlatılması ve yürütülmesinde gösterdikleri kararlılık dolayısıyla başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli olmak üzere emeği geçenleri tebrik ediyoruz.

Tarihi Adıma Tam Destek

HAK-İŞ Konfederasyonu olarak, ülkemizin birliği, bekası, bağımsızlığı ve geleceği ile oynayan, masum insanlarımızın canına kasteden ve toplumsal barışı tehdit eden, milyarlarca dolarlık kaynağın terörle mücadelede kullanılması nedeniyle ülkemizin kalkınmasını engelleyen, her türlü terör eylemini en güçlü şekilde lanetliyoruz. Çalışanlarımızın emeğini yok eden, ülkemizin istikrarını bozmayı amaçlayan her türlü yapı ve girişimin karşısında durmaya devam edeceğiz.”

Üzerimize Düşeni Yapmaya Devam Edeceğiz

2013 yılında başlatılan çözüm sürecinde HAK-İŞ’in Akil İnsanlar Heyeti’nde yer aldığını hatırlatan Arslan, toplumsal barış ve kardeşlik ortamının güçlenmesi adına sorumluluk üstlendiklerini belirtti.
“Bugün de aynı inanç ve kararlılıkla ‘terörsüz bir Türkiye’ için elimizden geleni yapacağız. Bu süreç, ülkemiz için tarihi bir dönüm noktasıdır ve sabote edilmesine izin verilmemelidir.” ifadelerini kullandı.

Terörle mücadelede toplumun her kesiminin ortak bir duruş sergilemesi gerektiğini vurgulayan Arslan, farklılıkların bir ayrışma sebebi değil, zenginlik olarak görülmesi gerektiğini belirtti. Terör saldırılarında hayatını kaybeden vatandaşları rahmetle anarken, şehit ailelerine başsağlığı diledi. Ayrıca, güvenlik güçlerine teşekkür ederek, “Terörsüz Türkiye” sürecinin başarıyla tamamlanmasını temenni etti.

Ne Olmuştu?

PKK terör örgütünün sözde lideri Abdullah Öcalan, DEM Parti ile İmralı’da bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmenin ardından açıklamalarda bulunan Öcalan, PKK’ya “silahları bırakma” çağrısı yaptı.

Devamını Oku

Nissan, GT-R R35 Üretimine Son Verdi

Nissan, GT-R R35 Üretimine Son Verdi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Nissan’ın efsanevi spor otomobili GT-R R35, 18 yıllık üretim serüveninin ardından yollara veda ediyor. 2007 yılında tanıtılan ve “Godzilla” lakabıyla anılan bu ikonik modelin üretimi, 28 Şubat 2025 tarihinde Japonya’da resmen sona erdi. Nissan, resmi web sitesinde yayınladığı bir mesajla, uzun yıllar boyunca gösterilen ilgi ve destek için müşterilerine teşekkür etti.

Nissan GT-R R35, ilk kez 2007 Tokyo Otomobil Fuarı’nda otomobil severlerin beğenisine sunuldu. O tarihten bu yana, 2010, 2016 ve en son 2023 yıllarında olmak üzere çeşitli stil ve teknik güncellemelerle yenilendi. Aracın kalbinde, her zaman 3,8 litrelik V6 biturbo motor yer aldı. Bu motor, başlangıçta 473 beygir gücü (353 kW) üretirken, son standart versiyonda 565 beygir gücüne (421 kW) ve Nismo versiyonunda ise 600 beygir gücüne (447 kW) ulaştı.

GT-R R35’in üretimi, bölgesel düzenlemeler ve pazar koşullarına bağlı olarak kademeli olarak sonlandırıldı. Kuzey Amerika pazarı için üretim, Ekim 2024’te T-Spec Takumi ve Skyline sınırlı serileriyle sona erdi. Daha önce, GT-R 2021’de Avustralya ve Yeni Zelanda’dan, Mart 2022’de ise Avrupa ve Birleşik Krallık’tan çekilmişti. Giderek daha katı hale gelen güvenlik, emisyon ve gürültü düzenlemelerinin, Nissan’ın bu kararı almasını kaçınılmaz hale getirdiği belirtiliyor.

GT-R R35, performansı ve dayanıklılığı sayesinde otomobil dünyasında özel bir yere sahip oldu. Yüksek hızlara ulaşabilen bu model, birçok otomobil tutkununun hayallerini süsledi. Ayrıca, sınırlı sayıda üretilen özel versiyonlarıyla da koleksiyoncuların ilgisini çekti. Örneğin, 2019 yılında tanıtılan ve sadece 19 adet üretilen Nissan GT-R50 modeli, 710 beygir gücündeki 3,8 litrelik V6 motoruyla dikkat çekti.

Nissan, GT-R R35’in üretiminin sona ermesiyle birlikte, gelecekte bu efsanevi modeli elektrikli bir versiyonla yeniden canlandırmayı planlıyor. Şirketin global ürün stratejisi başkanı Ivan Espinosa, GT-R’ın elektrikli bir versiyonunun geliştirilmesinin stratejik bir yön olduğunu ve bu adımın mevcut pazar düzenlemeleriyle uyumlu olduğunu belirtti. Bu hamle, Nissan’ın performans odaklı araçlarını elektriklendirme çabasının bir parçası olarak görülüyor.

Devamını Oku

Sanatçı Edip Akbayram Hayatını Kaybetti

Sanatçı Edip Akbayram Hayatını Kaybetti
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türk müziğinin efsanevi isimlerinden Edip Akbayram, 2 Mart 2025 tarihinde, 74 yaşında hayatını kaybetti. Sanatçı, bir süredir tedavi gördüğü Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde, çoklu organ yetmezliği nedeniyle yaşamını yitirdi.

Edip Akbayram, 29 Aralık 1950’de Gaziantep’te doğdu. Henüz dokuz aylıkken çocuk felcine yakalanan Akbayram, çocukluğunu bu hastalıkla mücadele ederek geçirdi. Müziğe olan tutkusu da bu yıllarda başladı. Haftalığından biriktirdiği paralarla ünlü pop şarkıcılarının konserlerine gider, eve döndüğünde aynanın karşısında onların taklitlerini yapardı. Çocukluk yıllarında bir orkestra kurdu ve amatör olarak evlerinin yakınındaki bir düğün salonunda çalıştı.

1968 yılında Gaziantep Şahinbey Atatürk Lisesi’nden mezun olan Akbayram, arkadaşları Hasan Bora ve Mesut Mertcan ile birlikte kendi orkestrasını kurdu. Lisede kurdukları orkestrada Pir Sultan Abdal’ın, Karacaoğlan’ın deyişleri üzerine yaptıkları besteleri çalıp söylediler. İlk plağını çıkardığı grubun adı Siyah Örümcekler’di. Plak, “Siyah Örümcekler-Gaziantep Orkestrası” ve “Edip Akbayram ve Siyah Örümcekler” başlıkları altında iki farklı baskıyla çıktı.

Lise mezuniyetinin ardından 1968 yılında İstanbul’a gelen Akbayram, profesyonel müzik çalışmalarına başladı. 1971 yılında Altın Mikrofon Yarışması’na katıldı ve Âşık Veysel’in bir şiirinden esinlenerek gerçekleştirdiği ilk bestesi olan “Kükredi Çimenler” ile birinci oldu. 1974’te Dostlar Orkestrası’nı kurarak Anadolu pop müziğinin önde gelen isimlerinden biri haline geldi.

1980’li yıllar, Edip Akbayram ve benzeri müzik yapan sanatçılar için zor yıllardı. 1981-1988 yılları arasında bestelerinin TRT’de çalınması yasaklandı. Ancak 1990’ların ortasından itibaren, özellikle “Türküler Yanmaz” albümüyle yeni bir çıkış yaptı ve kendi çizgisinde sapmadan yürümeye devam ettiğini gösterdi. Akbayram, bu albümü Sivas Katliamı’nda yaşamını yitirenlere ithaf etti. Bu albümde Can Yücel’in, Oktay Rifat’ın, Ahmed Arif’in, Vedat Türkali’nin yapıtlarından bestelediği şarkılar vardı.

Edip Akbayram, müzik kariyeri boyunca birçok ödül kazandı. “Aldırma Gönül” ve “Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz” adlı parçalarıyla satış rekorları kırdı ve altın plak kazandı. Çeşitli kuruluşlar tarafından verilen 250 kadar ödülü bulunmaktadır.

Sanatçının diskografisi oldukça geniştir. 1974 yılında kendi adını taşıyan “Edip Akbayram” albümünü çıkardı. 1977’de “Nedir Ne Değildir?”, 1982’de “Nice Yıllara Gülüm”, 1984’te “Dostlar 1984”, 1985’te “Dostlar 1985”, 1986’da “Yeni Gelen Güne Türkü”, 1988’de “Özgürlük”, 1990’da “Şahdamar”, 1991’de “Senden Haber Yok”, 1992’de “Unutamadıklarım”, 1993’te “Bir Şarkın Olsun Dudaklarında”, 1994’te “Türküler Yanmaz”, 1996’da “Güzel Günler Göreceğiz”, 1997’de “Yıllar”, 1998’de “Dün ve Bugün”, 1999’da “İlk Günkü Gibi”, 2001’de “Selam Olsun”, 2002’de “33’üncü”, 2004’te “Dün ve Bugün 2”, 2005’te “Dün ve Bugün 3”, 2008’de “Söyleyemediklerim” ve 2012’de “Mayıs” albümlerini müzikseverlerle buluşturdu.

Edip Akbayram, 1979 yılında Ayten Akbayram ile evlendi. Bu evlilikten Ozan ve Türkü adlarında bir oğlu ve bir kızı dünyaya geldi.

Sanatçı, geçtiğimiz aylarda zatürre nedeniyle bir süre hastanede tedavi gördü. Taburcu edildikten sonra evinde düşerek iç kanama geçirdi ve 9 Ocak’ta yeniden hastaneye kaldırıldı. Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yoğun bakım servisine alınarak tedavisine başlandı. 52 gündür yoğun bakımda tedavisi süren Edip Akbayram, doktorların tüm müdahalelerine rağmen 2 Mart 2025 tarihinde saat 19.30’da çoklu organ yetmezliği sebebiyle hayatını kaybetti.

Devamını Oku

Matthew Perry’nin Kariyeri ve Özel Hayatı: Unutulmaz Bir Yıldızın Hikayesi

Matthew Perry’nin Kariyeri ve Özel Hayatı: Unutulmaz Bir Yıldızın Hikayesi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Hollywood’un en sevilen isimlerinden biri olan Matthew Perry, kariyeri boyunca birçok başarılı projeye imza atmış ve özellikle Friends dizisindeki Chandler Bing karakteriyle hafızalara kazınmıştır. Komedi dünyasının en parlak yıldızlarından biri olarak kabul edilen Perry, hem oyunculuk yeteneği hem de sahnedeki keskin mizah anlayışıyla milyonlarca insanı kahkahaya boğmuştur.

Ancak Perry’nin hayatı yalnızca şöhret ve başarıdan ibaret değildi. Özel hayatında büyük mücadeleler veren ünlü oyuncu, bağımlılıkla olan savaşı, sağlık sorunları ve kişisel hayatındaki iniş çıkışlarla da sık sık gündeme gelmiştir. İşte Matthew Perry’nin kariyeri, özel hayatı ve geride bıraktığı miras hakkında tüm detaylar…

Matthew Perry’nin Kariyerinin Dönüm Noktaları

İlk Yıllar ve Oyunculuğa Adım Atışı

Matthew Langford Perry, 19 Ağustos 1969’da Massachusetts, ABD’de doğdu. Babası John Bennett Perry ünlü bir aktör ve modeldi, annesi ise Kanada’da gazetecilik yapıyordu. Perry, annesiyle birlikte Kanada’ya taşındı ve burada büyüdü. Küçüklüğünden itibaren spora ilgi duyan Perry, özellikle tenis konusunda oldukça yetenekliydi ve genç yaşlarda profesyonel bir tenis oyuncusu olmayı hedefliyordu.

Ancak oyunculuğa olan ilgisi ağır bastı ve Los Angeles’a taşınarak kariyerine odaklandı. 1980’lerin sonlarında televizyon dünyasına adım atan Perry, çeşitli dizilerde küçük roller almaya başladı.

Friends ile Gelen Büyük Şöhret

1994 yılı, Perry’nin kariyerinde en büyük dönüm noktalarından biri oldu. NBC’nin efsane dizisi Friends, altı arkadaşın New York’taki hayatını konu alıyordu ve Perry, esprili ve kendine has mizah anlayışıyla öne çıkan Chandler Bing karakterine hayat verdi.

Chandler Bing, komik ve biraz da alaycı tavırlarıyla izleyicilerin favori karakterlerinden biri haline geldi. Friends, 10 sezon boyunca büyük bir başarı elde etti ve Perry’yi tüm dünyada tanınan bir yıldız yaptı.

Dizideki performansı sayesinde Perry, Altın Küre ve Emmy Ödülleri’ne aday gösterildi. Friends’in final yaptığı 2004 yılına kadar, oyuncuların her biri bölüm başına 1 milyon dolar kazanıyordu ve bu, dönemin en yüksek televizyon maaşlarından biri olarak tarihe geçti.

Friends Sonrası Kariyeri ve Diğer Projeleri

Friends sonrası Matthew Perry, birçok film ve televizyon projesinde yer aldı. İşte kariyerindeki bazı önemli yapımlar:

  • The Whole Nine Yards (2000): Bruce Willis ile başrolleri paylaştığı bu komedi/aksiyon filmi büyük ilgi gördü.
  • The Whole Ten Yards (2004): İlk filmin devamı olarak çekilen bu yapımda yine Bruce Willis ile birlikte rol aldı.
  • 17 Again (2009): Zac Efron’un genç versiyonunu canlandırdığı filmde, orta yaş krizine giren bir adamı canlandırdı.
  • The Odd Couple (2015-2017): Klasik sitcom formatındaki bu dizide Perry, Felix Unger karakterini canlandırdı ve dizinin yürütücü yapımcılığını da üstlendi.

Perry, oyunculuğun yanı sıra senaristlik ve yapımcılık da yaptı. Ancak Friends sonrası dönemde, televizyon dünyasında aynı düzeyde büyük bir başarı elde etmekte zorlandı.

Matthew Perry’nin Özel Hayatı

Bağımlılıkla Mücadelesi

Matthew Perry’nin özel hayatı, onun için zorlu bir yolculuktu. Friends döneminde, Perry bir reçeteli ağrı kesici bağımlılığı ile mücadele ediyordu. 1997’de bir jet ski kazasından sonra kendisine reçete edilen ağrı kesicilere bağımlı hale geldi.

Zamanla alkol ve opioid bağımlılığıyla mücadele etmeye başladı. Perry, 2000’li yıllarda defalarca rehabilitasyon merkezine yattı ve bir röportajında Friends’in birkaç sezonunu hiç hatırlamadığını itiraf etti.

2022 yılında yayınlanan otobiyografisi “Friends, Lovers, and the Big Terrible Thing”, Perry’nin bağımlılıkla olan mücadelesini detaylı bir şekilde anlattığı bir kitap oldu. Kitapta ölümden döndüğü anları ve bağımlılık sürecinin hayatına nasıl zarar verdiğini içtenlikle paylaştı.

İlişkileri ve Aşk Hayatı

Perry’nin aşk hayatı da merak edilen konular arasındaydı. Ünlü oyuncu, 1990’larda Julia Roberts ile kısa süreli bir ilişki yaşadı. Daha sonra Lizzy Caplan ile uzun bir birliktelik yaşadı.

2020 yılında Molly Hurwitz ile nişanlandı, ancak çift 2021 yılında ayrıldı. Perry, hiçbir zaman evlenmedi ve çocuk sahibi olmadı.

Matthew Perry’nin Mirası ve Ölümü

Ani Kaybı ve Sevenlerini Yasa Boğması

Matthew Perry, 28 Ekim 2023’te Los Angeles’taki evinde ölü bulundu. Perry’nin ani ölümü, sevenlerini ve hayranlarını derin bir üzüntüye boğdu.

Ölümünün ardından, Friends dizisindeki rol arkadaşları Jennifer Aniston, Courteney Cox, Lisa Kudrow, Matt LeBlanc ve David Schwimmer başta olmak üzere pek çok ünlü isim, Perry için taziye mesajları paylaştı.

Perry, hayattayken bağımlılıkla mücadele eden insanlara destek olmak istediğini sık sık dile getiriyordu. Ölümünden sonra hayranları, onun bu misyonunu devam ettirmek adına çeşitli yardım kuruluşlarına bağışlar yaptı.

Matthew Perry’nin Hollywood Üzerindeki Etkisi

Matthew Perry, sadece bir oyuncu değil, aynı zamanda mizah anlayışı, zekası ve içtenliğiyle milyonlarca insana ilham veren bir figürdü.

  • Friends dizisindeki Chandler Bing karakteri, sitcom tarihinin en ikonik karakterlerinden biri olarak kabul ediliyor.
  • Mizah anlayışı ve kendine özgü espri tarzı, yıllar boyunca birçok komedi dizisine ilham verdi.
  • Kendi yaşadığı zorlukları açık yüreklilikle paylaşarak, bağımlılıkla mücadele eden insanlara cesaret verdi.

Matthew Perry, hayatının büyük bir kısmında mücadele etmesine rağmen, milyonlarca insanı güldürmeyi başardı. Onun mirası, yalnızca bir dizi veya filmle sınırlı değil; hayranlarının kalbinde bıraktığı derin izlerle de devam ediyor.

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.